“Bir kurumun gelişmişliği, çalışanlarının kaç eğitim aldığıyla değil; o eğitimlerin günlük iş yapışa nasıl yansıdığıyla ölçülür.”
Kurumlarda “eğitim” denince akla genellikle PowerPoint eşliğinde geçen uzun saatler geliyor. Dinliyor gibi yapan kalabalıklar, sertifika peşinde koşan insanlar ve ‘biz bu eğitimi aldık ama değişen bir şey olmadı’ cümlesiyle kapanan döngüler…
Bugün birçok kurum “eğitim veriyoruz” diyerek sorumluluğunu yerine getirdiğini düşünüyor. Deloitte ın 2024 İnsan Sermayesi Raporu’na göre, eğitimin iş performansına etkisi ancak öğrenme kurum kültürüne gömüldüğünde anlam kazanıyor.
Ve tam da bu noktada asıl soru şu: Öğrenme kültürünüz ne kadar içselleşmiş?
Gerçek bir öğrenen kurum, çalışanlarının sadece bilgi tüketmesini değil; bilgiyi birlikte üretmesini, sorgulamasını, yeniden şekillendirmesini sağlar.
Özetle: Eğitimi değil, öğrenmeyi sistemleştiren şirketler kazanıyor.
Öğrenen Kurumun 5 Temel Özelliği
“Sadece iyi yönetilen kurumlar hayatta kalır; öğrenen kurumlar ise ilerler.” – Peter Senge
Peter Senge’ye göre, bir organizasyonun öğrenen kurum olabilmesi için 5 temel disipline ihtiyacı var. O zaman gelin, bu “öğrenen kurum” nasıl olunur, birlikte bakalım.
1. Sistem Düşüncesi
Sistem düşüncesi, yaşanan her sorunun altında yatan sistemik dinamikleri görmeyi mümkün kılar. Her olay bir sistemin çıktısıdır. Bir hatayı bireyin kusuru değil, süreçlerin eksikliği veya tasarım yetersizliğiyle ilişkilendirmek, sürdürülebilir çözüm üretmenin temelidir. Örneğin, müşteri şikayetlerindeki artış doğrudan çağrı merkezi performansıyla ilişkilendirildiğinde sorun çözülmüş gibi görünse de, aslında ürün tasarımı, süreç aktarımı veya ekip içi bilgilendirme eksiklikleri sorgulanmadığı sürece sorun sistem içinde kalmaya devam eder.
2. Kişisel Ustalık (Personal Mastery)
Bu disiplin, bireyin yalnızca iş becerilerini geliştirmesini değil, aynı zamanda kendi misyonunu belirlemesi, kendi potansiyelini keşfetmesi ve bu gelişimi kurumun genel vizyonuyla uyumlu hale getirmesini öngörür. Bireyin kendi potansiyelini tanıması, geliştirmesi ve bu gelişimi organizasyonun vizyonuyla uyumlu hale getirmesidir. Örneğin Google, çalışanlarına kendi projeleri üzerinde haftada %20 süre ayırma hakkı tanıyarak bu kişisel gelişimi teşvik eder. Neticede Gmail, Google Maps gibi yenilikçi çözümler ortaya çıkar. Gallup’un bu bağlamdaki araştırmasına göre, kişisel gelişime yatırım yapan şirketlerde yetkinlik bağlılığı %32 artıyor.
3. Zihinsel Modellerin Farkındalığı
Farkında olmadan sürdürdüğümüz varsayımlar, düşünce kalıpları, bizi yeniliğe ve esnekliğe kapatabilir. Bu disiplin, bu kalıpların ortaya çıkarılıp sorgulanmasını temel alır. Örneğin, “bu işi hep aynı kişi yapar” algısı yerine ekip içinde bu görevi rotasyona sokmak hem yetenek çeşitliliğini artırır hem de gizli kapasiteyi ortaya çıkarır. Bilinçdışı önyargılar, kalıplaşmış düşünceler ve otopilottaki iş yapış biçimleri… Bu kalıpları fark etmek, değiştirmek için ilk adımdır.
4. Paylaşılan Vizyon
Sadece CEO’nun değil, sahadaki çalışanın da aynı hedefe inandığı, o vizyonla karar aldığı bir yapı Örneğin şu anda AI okuryazarlığı, kurumların öncelik listesinde 8. sırada. Ama 2026’ya kadar bu yetkinlik, listenin ilk sırasına yükselecek. Şu an yalnızca %65’lik bir kesim, çalışanlarının AI ile iş birliği yapabildiğini söylüyor. Bu oran 2026’da %78’e çıkacak. Ve daha önemlisi şirketlerin %62’si, AI ve otomasyon stratejilerinde bilgi eksikliği nedeniyle ilerleyemediğini söylüyor. (IBM, 20204)
5. Takım Hâlinde Öğrenme
Eğer öğrenme bireyselde kalırsa, organizasyon geneline yayılmaz. Takım hâlinde öğrenme, ekiplerin bilgi paylaşmasını, birbirinden öğrenmesini sağlar. Eğitim bireyden takıma taşınmadıkça, iş süreçleri değişmiyor. Takım olarak öğrenen ekiplerde, bilgi akışı ve yenilik çok daha hızlı oluyor. Spotify’ın Squad yapısı buna iyi bir örnektir: ekip içi döngülerle öğrenme gerçekleşir ve bilgi kolektif düzeye taşınır.
Bu Teori Pratikte Nasıl Hayat Bulur?
Birçok kurum eğitim veriyor, evet. Ama eğitim sonrası davranış değişmiyorsa, katılım zorunluysa, uygulama yoksa… Eğitim öğrenmeye dönüşmüyor. Öğrenme davranışa dönüşmüyor. Ve davranış kültüre dönüşmüyor.
İşte bu döngüyü kırmanın en sağlam yollarından biri: İç eğitici modeli.
Kurumun Öğrenme DNA’sı
Dışarıdan gelen eğitimler genelde “bilgi” verir. Ama içeriden gelen eğitici, anlam kurar. Bu fark, sadece metodolojik değil, kültüreldir.
- İç eğitmenler kurumun ritmini bilir.
- Eğitimleri “sunum” değil, dönüşüm fırsatı olarak görür.
- Koçvari yaklaşır, empati geliştirir, kapsayıcıdır.
- Hazır içerik anlatmaz; ihtiyaca göre içerik üretir.
“Eğitmenlik, bilgiyi öğretmek değil; öğrenmeyi mümkün kılmaktır.”
— People Haus
Kurumunuzda Öğrenmeyi Kalıcı Kılmak İster misiniz?
People Haus olarak, öğrenmenin davranışa dönüşmesini önceliklendiriyoruz. Bunu sağlayacak en etkili yapı; eğitici yetiştirmek.
Bu yüzden sadece bilen değil; anlatabilen, dönüştürebilen, kapsayıcı, koçvari, etkili eğiticiler yetiştiriyoruz.
📅 Bol uygulamalı, koçluk destekli ve sahne deneyimli bir Eğitici Eğitimi talebinde bulunmak isterseniz:






